DAllAbonA


dallabona
DAllAbonA

Serinin ilk yazılarını okumadıysanız sizi şöyle alalım: DAllAbonA - DAllAbonA Uyanışlar 2 - DAllAbonA Uyanışlar 3

Ve işte yine.. Uyuyorum...

Elgin ağabeye yaptığım gövde gösterisinden sonra evin yolunu tutuyordum. TAlAt'ı da bulup öttürecekmişim! Vayyy vayy vay hayatımda kaç kişiyi buldum da öttürdüm acaba? Ama olsun şu an da bile içimden bu sözü tekrarlarken yüzümde boktan bir sırıtma olduğunu hissedebiliyorum. Az  evvel çok taşaklı bir söz ettim. Söylene söylene eve gelip kapıyı çaldığımda daha saniyeler içerisinde kapı açılıverdi. Annem ''Hoşgeldin yavrum.'' derken ona ''TAlAt'ı da bulup öttüreceğim!'' dedim birden. Sanırım yolda o kadar çok söylemişim ki eve geldiğimi, kapıyı çaldığımı, annemle konuştuğumu tam anlamıyla idrak edememişim. Annem ''Ne diyorsun Efe yine kendi kendine mırıldanıyorsun oğlum.'' dediğinde ona sadece ''Bok'' diyebildim.
''Gel içeri gel sen hiç iyi değilsin.''
Ya arkadaş yüzümdeki boktan sırıtmayı hissedebiliyorum ama bu bokun annemle konuşurken dilimde de olmasını gerçekten anlayamıyorum! Neyse bu uzun ve yorucu günün ardından artık evimdeyim ve şöyle bir doğum günü tebriklerimi alayım, hediyelerimi açayım sonra da ayaklarımı uzatıp az dinleneyim. Ben daha bunları düşünürken babam sesleniverdi ''Neredesin ulan sen sıpa?'' Ulan mı? Sıpa mı? Nerede olduğumu bile bile bu soruyu sorması çok tuhaf. Bazen babamı kendime çok benzetiyorum. Hayal gücü çok geniş bir adam. ''Buradayım aslan ne oldu?''
''Gel bakalım otur şöyle karşıma az konuşalım seninle.''
''Tamam ama bir şartla''
''Hanım duyuyor musun? Efe'ye de bak hele şart da koşuyor bana! Neymiş bakalım o şartın?''
''Çok yorgunum ve konuşmayı kısa tutabilirsek sevinirim. Az biraz uzanıp dinlenmek istiyorum.''
''Ya arkadaş sanırsın bütün gün ben değil, bu velet çalışıyor. Gelip bir de çok yorgunum diyor. Şart koşuyor babasına! Sen beni çıldırtacaksın oğlum.'' Sözü bittikten sonra ben de sessiz kalmayı tercih ettim. Çünkü bu işine gelirse babındaydı. Birazdan ''Tamam ulan'' deyip konuşmaya başlayacağını biliyordum.
''Tamam ulan. Sen kazandın. Otur bakalım şöyle karşıma.''
DAllAbonA!

''Bak oğlum bugün senin doğum günün olabilir ama sen daha 15 yaşında bir çocuksun. Bu kısmını iyi anlamanı istiyorum. Çocuksun Efe. Dışarıda ne yaparsan yap, nasıl yaşarsan yaşa, kiminle, nerede gezip tozarsan toz ama eve geldiğinde benim kurallarıma uyacaksın. Gecenin bu saati olmuş beyimiz eve yeni teşrif ediyor. Burada benim sözüm geçer. Bir adamın evi onun kalesidir. Ve lanet olsun burası da benim kalem tamam mı? Anlaştık mı? Hea bu arada doğum günün kutlu olsun sana aldığım hediye annende, kendininkisiyle birlikte sana verir birazdan. Mutlu yıllar oğlum.'' Babamın sunduğum şarta sadık kalması beni çok mutlu etmişti ve bütün bu söylediklerinden sadece benim daha adam olamadığımı söylemeye çalıştığını anlayabilmiştim. Bu konudaki hassasiyetimi bilip, çocuksun deyip duracağına bunu direk söyleyebilme cesaretini kendinde bulamadığından anlıyorum ki ''Artık koca bir adam oldum.''

Yüzümde bir uyuşukluk ile uyanıyorum...

Doktorlardan biri yanıma doğru geldi ve önce nasıl olduğumu, kendimi nasıl hissettiğimi sordu ve sonra da İhsan'ın bir beyin kanaması geçirdiğini ama şu an da durumunun iyi olduğunu, bir süre yoğun bakımda kalacağını söyledi. Beyin kanamasının gerçekleştiği sırada yüzüstü düşmesinin büyük bir şans olduğunu eğer ki sırt üstü düşseydi kendi istifrasında boğulabileceğini söyledi. Tabi ki onu hastaneye yetiştirdiğim için de büyük bir iş başardığımı, beyin kanamalarında zamanın çok önemli olduğunu, kaza anından hastaneye gelişinin iyi olduğunu, bu sırada İhsan'ın fazla zedelenmediğini ve burada iyi bakım şartlarına maruz kaldığını söyledi. Çünkü en büyük ölüm nedeni olarak; hastanın kaza yerinden hastaneye ulaşımında ve hastane trafiğinde yaşanan problemlerden dolayı hastaların çok fazla zedelenmesinden kaynaklanıyormuş.

Akşam doğru düzgün bir şey yememiş, atıştırarak evden ayrılmıştım. İhsan'a şu anda bir yardımım dokunmayacağından bir iki poğaça yesem çok iyi olacak. O sırada yanıma yaklaşan bir bayan: ''Pardon pek iyi gözükmüyorsunuz?'' dedi. ''Evet bugün beyin kanaması geçirdim. Şu an da yoğun bakımda olmam gerekirken ben kalktım karnımı doyurmaya çalışıyorum.'' Bu kadar saçma bir soruya nasıl cevap vermemi bekliyordu. Bir insanın gelip de ''Pek iyi gözükmüyorsunuz?'' demesinin ne gibi bir anlamı olabilir? Yani tamam ama bundan sana ne? Ya da bu durumla ilgili yapabileceğin bir şey var mı? Ne dememi, nasıl cevaplamamı bekliyorsun ki? Acaba bu gereksiz sorular kimler için varlar? Neyse ki cevabımı verdikten sonra arkama bile bakmadan oradan uzaklaştım. Kafeteryaya gidip iki poğaça ve bir çay söyleyip oturduğumda başka bir bayan yanıma yaklaştı usulca ''Merhaba, İhsan'ı hastaneye yetiştiren siz olmalısınız. Ben NAzAn.''

Alper Sağlam
Kurgu Hikaye ve Bir Roman İçin Ağıt

To be continued...