DAllAbonA


dallabona
DAllAbonA

Serinin ilk yazılarını okumadıysanız sizi şöyle alalım: DAllAbonA - DAllAbonA Uyanışlar 2 - DAllAbonA Uyanışlar 3 - DAllAbonA Uyanışlar 4

Ve işte yine.. Uyuyorum...

Yorucu bir doğum günü sonrası artık koca bir adam olduğunu anlayan ben kafamdaki soruları cevaplamak için bir şeyler yapmalıyım. Doğruca Neco'nun yanına gittim. Kapıyı çaldığımda yine Nurdan hanım teyze ''Kim o?'' diye sesleniverdi.. ''Benim, Efe.''

Kapı açıldığında Nurdan hanım teyze ''Hoş geldin yavrum. Neco odasında.'' diye karşıladı beni. Teşekkür edip doğruca odasına gittim. Odasının kapısına bir tekme atmamla kapı duvar yıkıldı. ''Nabıyon aslan?'' diye daldım içeri. ''Ya oğlum kırdın kapının kilidini kırdın!'' dedi. ''Siktir et yeni bir kilit alırım sana. Evet şimdi öt bakalım! Kimmiş bu TAlAt efendi? Hem bu Ece'de kimin nesi?''

Neco sözü devralmadan devam ettim; ''Bak kardeşim büyükbabamın babama, babamında bana anlattığı çok önemli bir hikayeyi anlatayım sana önce. Bu hikaye aramızda kalmalı. Anlarsın ya çok özel. Şimdi bu fok balıklarını biliyorsun değil mi?'' Neco bir an duraksadı ve ''Biliyorum tabii, bilmez miyim?'' yavaş yavaş sinir katsayım artıyordu; ''Ulan oğlum soruya soruyla cevap verme biliyorsan biliyorum de geç hasta etme adamı!'' yüzünü ekşiterekten; ''Biliyorum, Efe.'' ha şöyle ''Şimdi bu fok balıkları yılın 364 gününü cinsel duyguları tavan yapmış bir şekilde geçirirlermiş. Neden bilmiyorum ama bu böyle yani paso çiftleşmek için yanıp tutuşurlarmış. Kalan son zamanlarında ise sadece hayal kurarlarmış. Çoğu fok balığı hep bir balina olabilmenin hayalini kurarmış. Buraya kadar tamam mı?'' önce onaylarmışcasına başını salladı ve sonra ''Tamam ama fok balıkları ne alaka? Tüm bu anlattıklarının bizimle ne alakası var?'' ah benim güzel kardeşim ''Buraya kadar tamamsa tamamdır zaten çünkü buradan ötesi yok! Ne büyükbabam ne de babam böyle boktan bir hikaye anlatmadı bana! Bunu tüm dikkatini bana verebilmen için anlattım. Lanet olsun yılın 364 gününü insanlara yalan söyleyerek geçirmen umurumda değil sadece bana yalan söylemeni istemiyorum anlaştık mı?'' mesajımı almıştı ve derin bir nefes alıp konuşmasına başladı ''Pekala, sana hiçbir zaman yalan söylemedim ve neden bu şekilde düşündüğünü de anlamıyorum. İşin aslı şu: Babama anlatığım şeylerin hemen hemen hepsi doğru sadece bir şey dışında o da TAlAt ağabey muhabbeti.. senin kıçımı kurtarmak için geldiğini biliyordum. Çünkü ne zaman başım sıkışsa hep yanımda oldun dün akşam daha kapımız çaldığında sen olduğunu anlamıştım. Ve TAlAt ismi nereden aklına geldi bilmiyorum ama yalan söylediğin apaçık ortadaydı. Yılın 364 günü herkese yalan söyleyebilirsin ve herkesi de bu yalanlarına inandırabilirsin ama bana 1 gün dahi yalan söylersen bunu anlarım Efe. Dediğim gibi taksinin birinde içi para dolu olan bir bond çanta buldum ve devamını da biliyorsun.'' bu işte bir ibnelik olduğunu biliyordum ''Bana yalan söyledin demedim zaten sadece söylememen gerektiği konusunda seni uyarmak istedim hepsi bu bunu fazla büyütmene gerek yok aslan. Madem öyle öncelikle Elgin ağabeye, TAlAt'ı bulup öttüreceğim konusunda bir söz verdim ve en kısa sürede bir TAlAt bulmamız lazım. Bir de bu Ece'yi tekrar araman ve bir buluşma daha talep etmen sonrasında onu takip etmemiz gerekiyor. Baban söylediklerinde haklı. Bu paranın gerçekten ona ait olup olmadığını ya da söylediklerinin ne kadarının gerçek olduğunu anlamalıyız.''

Neco'yla birlikte önce Ahmet'e daha sonrada Bilal'e uğrayıp evlerinden aldık ve hep beraber semte attık kendimizi. Akşam yaşadıklarımızı bizim çocuklara anlattıktan sonra bir plan yapacaktık. Aslında ben bir plan yapacaktım ve onlarda bu plana uyacaktı. Bu arada Neco, Ece'yi tekrar görüşmek istediğini söylemek için aradığında telefonuna ulaşılamıyordu. ''Neyse artık daha sonra tekrar deneriz.'' dedi. Bu muhabbet pek içime sinmemişti. Yine bir şeyler ters gidiyordu. Gündüz vakti bir telefon neden kapalı olsun ki? Para hakkında anlattıklarından emin olamadığım gibi başına bir iş gelebilme ihtimali de kafamı kurcalıyordu.

Neco isyan edercesine bağırdı ''Yahu bu nasıl bir sıcak?'' hava öyle sıcak ve bunaltıcıydı ki nefes almak imkansız hale gelmişti. Oturduğumuz yerde ter kıçımıza kadar akıyordu. ''Ulan DAllabonA senin kıçını kurtarmış olmam kıçını silebileceğim anlamına gelmez. Sıcaksa hepimize sıcak. İsyan yok!'' ardından da Ahmet'e döndüm ve dedim ki:
''Elimle güneşi tuttum.''
''Nasıl?''
Sağ elimin üstünü sol elimin avuç içine yerleştirdikten sonra işaret parmağımla orta parmağımın arasına baş parmağımı sokup ve iyice yumruğumu sıkıp sanki Johnson's Baby ile yağlanmışcasına ve son derece seri bir hareketle sol elimi kaydıraraktan önce sağ bileğime vurdurup sonra da hızımı alamadan dirseğime kadar çektirdim ve o muhteşem hareket bilir kişinin ellerinde öylesine muhteşem bir son bulduktan sonra dedim ki ''Ahanda böyle!'' Ahmet oturduğu yere mıhlanmış gibiydi. Belki de bu hareketimle onun bütün direncini kırmıştım. Elinden oyuncağı alınmış bir bebek gibiydi ve dokunsan ağlayacaktı. Hemen arkasına geçtim, kollarından tuttuğum gibi ayağa kaldırdım, bir iki sirkeledikten sonra yavaş yavaş aramıza dönmüş gibiydi. ''Konuş oğlum bir şeyler söyle! Korkutma beni.'' hey gidi Ahmet tek bir hareketimle ölecek değildi ya! Üstelik ona dokunmamıştım bile. Neyse ki ben bunları düşünürken Ahmet tamamen kendine geldi ve dedi ki; ''Allah belanı versin!''

Alper Sağlam
Kurgu Hikaye ve Bir Roman İçin Ağıt

To be continued...